21/11/12

Başka yolu var mı?


Asım Akansoy

YENİ DÜZEN, 19/11/2012

Kendisi ne ölçüde bunun farkında emin değilim ancak, Sayın Akça son günlerde yaptığı diplomasi dışı açıklamalarla tüm dünyaya Kuzey Kıbrıs’ta nasıl bir vesayet rejimi olduğunu Türkiye Cumhuriyeti elçisi olarak bizzat ıspat ediyor. Hatırlarsanız, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, hem Dışişleri Bakanlığı hem de Cumhurbaşkanlığı görevleri boyunca Kıbrıs’a ilişkin BM ve AB nezdinde yaptığı tüm beyanatlarda, adada iki ayrı halk, hatta iki ayrı demokrasi olduğu vurgusunu yaparken, Sayın Gül’ün kendi ülkesinin büyükelçisi sergilediği tavırlarla, demokrasilerden birinin resmen vesayet demokrasisi olduğunu ilan etmektedir. Yapılan açıklamaların diplomatik meali budur.

Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, Kıbrıs’ın kuzeyine gönderdiği toplum mühendislerinin aklıyla hareket etmeye ve buradaki iradeyi yok sayıp, “dediğim dedik, çaldığım düdük” tavrına devam ederse uluslararası camianın not ettiği tüm bu adımların başlarına açacağı sorunlardan kaçamayacağını bilmiyor mu?

Sayın Akça’nın ısrarla Kıbrıslı Türklerin kafasına kaktığı “Parayı ben veriyorum, ben ne dersem o olacak!” tavrının, son kullanma tarihi çoktan geçti.

Kıbrıs Türk halkı, nasıl siyasi eşitliğe ve diğer haklara dayalı bir çözüm için uluslararası bağlamda müzakere masasına oturuyorsa, başka bir masada da Sayın Akça ve TC yetkilileri ile bundan sonra Türkiye’den gelecek paranın gerekirse tamamen durdurulmasını müzakere etmeye hazırdır.

“Kendi kendine yetme ve kendi kendini yönetme” hedefinin her bağlamda gereği bu değil midir? Türkiye halkı ile çatışmadan ancak kendi haklarını gözeten bir halk olarak...

Türkiye ile ekonomik ve mali ilişkilerin ilişkilerin yeniden düzenlenmesi sonucunda, Sayın Akça herhalde elçi olarak geldiği bir devlette, hangi kurumların özelleştirilmesi gerektiğine ilişkin tavır takınma cüretini de bir daha gösteremeyecektir.

Kıbrıs Türk halkı sağcısıyla, solcusuyla hiç bir atanmış tarafından yönetilmeyi kabul etmez, etmeyecektir. Tıpkı AKP’nin yıllarca süren ve Türk insanını hor gören askeri vesayeti ortadan kaldırması gibi, bizim halkımız da, kim olursa olsun memur olarak atananların vesayeti altında yaşamayı kabullenemez.

Türkiye Cumhuriyeti’nden, elçisini uyararak, ciddiyetini ve Kıbrıslı Türklere bakışını netleştirmesini istemek çağdaş bir yaklaşım olsa da, bugün ülkemizde bunu talep edecek hatta düşünecek bir iktidar temsilcisini bulmak imkansızdır.

Ancak eğer Türkiye Cumhuriyeti Devleti elçisine ve onun diplomasi kabiliyetine bu kadar inanıyor ve güveniyorsa, Sayın Akça’yı “Türkiye Cumhuriyetini temsil etmesi için” Washington, Brüksel, Londra ya da Paris gibi dünya başkentlerine  göndermelerini öneririm. Böyle bir durumda Sayın Akça’nın “vesayete teşebbüs” sebebiyle bir hafta içinde ülkesine geri gönderileceğinden şüphe edilemez.

Hiçbir ülke, bu tür bir müdahale anlayışı altında yönetilemez. Bu böyle gitmez. Türkiye ve Kıbrıslı Türkler arasındaki yarım yüzyıllık dengesiz, sorunlu ve vesayeti yeniden üreten ilişki biçiminin, normalleşmeye ve Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs’ın kuzeyindeki toplumsal varlığının mutlaka sağlıklı bir siyasal zemine oturmasına ihtiyaç vardır.

Başka yolu kalmamıştır !

 

Δεν υπάρχουν σχόλια:

Δημοσίευση σχολίου