Asım Akansoy
YENİ DÜZEN, 19/11/2012
Kendisi ne ölçüde bunun farkında emin değilim ancak, Sayın
Akça son günlerde yaptığı diplomasi dışı açıklamalarla tüm dünyaya Kuzey
Kıbrıs’ta nasıl bir vesayet rejimi olduğunu Türkiye Cumhuriyeti elçisi olarak
bizzat ıspat ediyor. Hatırlarsanız, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah
Gül, hem Dışişleri Bakanlığı hem de Cumhurbaşkanlığı görevleri boyunca Kıbrıs’a
ilişkin BM ve AB nezdinde yaptığı tüm beyanatlarda, adada iki ayrı halk, hatta
iki ayrı demokrasi olduğu vurgusunu yaparken, Sayın Gül’ün kendi ülkesinin
büyükelçisi sergilediği tavırlarla, demokrasilerden birinin resmen vesayet
demokrasisi olduğunu ilan etmektedir. Yapılan açıklamaların diplomatik meali
budur.
Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, Kıbrıs’ın kuzeyine gönderdiği
toplum mühendislerinin aklıyla hareket etmeye ve buradaki iradeyi yok sayıp,
“dediğim dedik, çaldığım düdük” tavrına devam ederse uluslararası camianın not
ettiği tüm bu adımların başlarına açacağı sorunlardan kaçamayacağını bilmiyor
mu?
Sayın Akça’nın ısrarla Kıbrıslı Türklerin kafasına kaktığı
“Parayı ben veriyorum, ben ne dersem o olacak!” tavrının, son kullanma tarihi
çoktan geçti.
Kıbrıs Türk halkı, nasıl siyasi eşitliğe ve diğer haklara
dayalı bir çözüm için uluslararası bağlamda müzakere masasına oturuyorsa, başka
bir masada da Sayın Akça ve TC yetkilileri ile bundan sonra Türkiye’den gelecek
paranın gerekirse tamamen durdurulmasını müzakere etmeye hazırdır.
“Kendi
kendine yetme ve kendi kendini yönetme” hedefinin her bağlamda gereği bu değil
midir? Türkiye halkı ile çatışmadan ancak kendi haklarını gözeten bir halk
olarak...
Türkiye ile
ekonomik ve mali
ilişkilerin ilişkilerin yeniden düzenlenmesi sonucunda, Sayın Akça herhalde
elçi olarak geldiği bir devlette, hangi kurumların özelleştirilmesi gerektiğine
ilişkin tavır takınma cüretini de bir daha gösteremeyecektir.
Kıbrıs Türk
halkı sağcısıyla, solcusuyla hiç bir atanmış tarafından yönetilmeyi kabul etmez,
etmeyecektir. Tıpkı AKP’nin yıllarca süren ve Türk insanını hor gören askeri
vesayeti ortadan kaldırması gibi, bizim halkımız da, kim olursa olsun memur
olarak atananların vesayeti altında yaşamayı kabullenemez.
Türkiye
Cumhuriyeti’nden, elçisini uyararak, ciddiyetini ve Kıbrıslı Türklere bakışını
netleştirmesini istemek çağdaş bir yaklaşım olsa da, bugün ülkemizde bunu talep
edecek hatta düşünecek bir iktidar temsilcisini bulmak imkansızdır.
Ancak eğer Türkiye Cumhuriyeti
Devleti elçisine ve onun diplomasi kabiliyetine bu kadar inanıyor ve
güveniyorsa, Sayın Akça’yı “Türkiye Cumhuriyetini temsil etmesi için”
Washington, Brüksel, Londra ya da Paris gibi dünya başkentlerine göndermelerini öneririm. Böyle bir durumda
Sayın Akça’nın “vesayete teşebbüs” sebebiyle bir hafta içinde ülkesine geri
gönderileceğinden şüphe edilemez.
Hiçbir ülke,
bu tür bir müdahale anlayışı altında yönetilemez. Bu böyle gitmez. Türkiye ve
Kıbrıslı Türkler arasındaki yarım yüzyıllık dengesiz, sorunlu ve vesayeti
yeniden üreten ilişki biçiminin, normalleşmeye ve Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs’ın
kuzeyindeki toplumsal varlığının mutlaka sağlıklı bir siyasal zemine oturmasına
ihtiyaç vardır.
Başka yolu kalmamıştır !
Δεν υπάρχουν σχόλια:
Δημοσίευση σχολίου