30/8/12

İŞÇİ KÜRSÜSÜ


İŞÇİ KÜRSÜSÜ
 
PEO: “Yarı Resmi kamu Kuruluşları rekabete dayandılar ve ülke ekonomisinde önemli bir rol oynamaya devam ediyorlar”
PEO’nun Kıbrıs’ta yarı resmi kamu kuruluşlarının özelleştirilmesine karşı tavrı yeni bir tavır değildir ve bu Troyka’nın yaklaşımlarından da bağımsız bir tavırdır. SİDİKEK –PEO Genel Sekretri Antonis Neofitos konuyla ilgili açıklamasında “Kıbrıs’ta Yarı Kamu Kuruluşları, ülkede kalkınmaya ve düşük ücretle yüksek düzeyde hizmet sunma amacıyla yasalara dayalı olarak kurulmuşlardır.  Büyüme nitelikli örgütlerin bu amaçlarına ulaştıklarına inanıyoruz ve bugün kâr eder konumdadırlar.  Piyasanın serbestleştirilmesine karşı bu örgütler rekabete dayandılar ve rollerini oynamaya devam ediyorlar. Aynı zamanda kar da ediyorlar.  Varlıklarından ve çalışmalarından devlet de önemli bir gelir sağlıyor. Şimdi bir kriz döneminden geçtiğimiz için halka ait olan bu mülkleri satalım mı? PEO’nun yıllardan beridir var olan tezi bunların kamu karakterlerinin korunması yönündedir.  Tabi k bunların sorunları vardır ve daha üretken ve sonuç alıcı olmaları için yasal işleyiş çerçeveleri çağdaşlaştırılmalı ve yeni yapılanmaya sahip olmalıdırlar.  her şeyin özelleştirilmesi bize ekonomik krizi de getiren neoliberal politikaların getirdiği bir olgudur.  Yani şimdi bize krizi getiren politikalarla mı krizi çözeceğiz? “ dedi.
 
SİDİKEK–PEO Genel Sekretri Antonis Neofitos yarı resmi kamu kuruluşları çalışanlarının ekonomik krizin ele alınmasına yönelik katkılarına değinirken de “Kamu çalışanları sendikal hareketin sorumlu tavrı nedeniyle kamu çalışanları ne verdilerse vermeyi kabul ettiler.  Çünkü kendilerini sorunun çözülmesine belli bir oranda kaktı yapmaları gereken çalışanların bir parçası olarak görüyorlar. Ancak kamu açıkları sorunu salt kamu çalışanlarının katkısı ile çözülemez.  Ancak kamu çalışanlarının ve yarı resmi kamu çalışanlarının krizin çözümüne katkı sağlama yaklaşımları bu kesimin devletin ekonomisini etkiledikleri anlamına gelmemelidir. “ dedi.
Kıbrıs, en çok yabancı uyruklu barındıran AB ülkelerinden biri
 
Kıbrıs’ın, AB üyesi ülkeler arasında yabancı vatandaşlar oranı bakımından % 20 ile en yüksek orana sahip ülkelerden biri olduğu belirtildi. Avrupa Birliği İstatistik Dairesi Eurostat’a göre, 2011’de Avrupa Birliği vatandaşı olmayanların oranı % 4,1’i buldu. 2011’de 33,3 milyon yabancı vatandaşın AB 27 üyesi ülkelerde yaşadıkları, bunun AB üyesi 27 üye ülkenin nüfusuna oranının % 6,6 olduğu ifade edildi. Bu yabancı nüfusun, başka bir üye ülkede yaşayan 12,8 milyon AB vatandaşından oluştuğu, yani AB üyesi 27 ülke nüfusunun % 2,5’i olduğu, 20,5 milyonunun AB vatandaşı olmadığı, yani AB üyesi 27 ülkeninn % 4,1’i olduğu kaydedildi. En yüksek oran Lüksemburg’da belirlendi. Onu Kıbrıs, Belçika ve İrlanda’nın izlediği bildirildi. 2011’de en fazla yabancı vatandaş Almanya’da (7,2 milyon kişi veya toplam nüfusun % 9’u), İspanya’da (5,7 milyon veya toplam nüfusun % 12’si), İtalya’da (4,6 milyon veya toplam nüfusun % 8’i) ve Fransa’da (3,8 milyon veya toplam nüfusun % 6’sı) görüldü.
Toplamda, AB üyesi 27 ülkedeki % 75’i aşkın yabancı vatandaş bu beş ülkede yaşıyor. AB üyesi 27  ülke arasında nüfusa göre en yüksek yabancı vatandaş oranı Lüksemburg’da (toplam nüfusa göre % 43’le en yüksek) gözlendi. Onu Kıbrıs (%20), Letonya (% 17) ve Estonya (% 16) izliyor.
Yabancı vatandaşların oranı en düşük olan, % 2, ülkeler ise Polonya, Bulgaristan, Lituanya ve Slovakya oldu.
AB vatandaşlığıyla ilgili Lüksemburg en yüksek yabancı AB vatandaşı oranı’na (toplam nüfusun % 37’si) sahip olurken onu % 13’le Kıbrıs, % 7 ile Belçika ve İrlanda, % 5’le İspanya ve % 4’le Avusturya takip ediyor.
2011 itibarıyla yaklaşık 50 milyon yabancı ülke doğumlu kişi AB üyesi ülkelerde yaşıyor. 2011’de AB 27 üye ülkelerinde yaşayan yabancı ülke doğumlu 48,9 milyon kişi varken yaşadıkları yerden farklı bir yerde doğanların sayısı da 16,5 milyon (AB nüfusunun % 3,3’ü), AB27 dışında bir ülkede doğanların sayısı da 32,4 milyon olarak saptandı. Toplamda, yabancı bir ülkede doğan kişilerin oranı, AB 27 toplam nüfusunun % 9,7’sini oluşturuyor.
“Yabancı ülkelerde doğan kişilerin sayısı hemen hemen bütün üye ülkelerde yabancı vatandaşların sayısını geçiyor.

 
GÖRÜŞRÜŞ

1945 Hiroşima Nagazaki ve Günümüz

 Japon halkı 6 Ağustos 1945 günü Amerikan uçaklarının saldırısında ilk kez atom bombası ile tanışıyordu. Harabe haline gelen Hiroşimada yüz bin kişi yaşamını yitirirken, sağ olarak kurtulanlar da radyasyon etkisi ile birkaç kuşağı etkileyecek kalıtsal hastalıklarla yüz yüze kalıyorlardı. İnsanlığın hizmetine verilmesi gereken bilimsel çalışmalar emperyalist güçlerin elinde insanlığı, kentleri yerleşik kültürleri yok eden korkunç  bir bombaya dönüşmüştü. Japonların çilesi henüz bitmemişti 9 Ağustosta  bu kez bir başka  kent, Nagazaki atom bombası ile yanıp yıkılıyor, kentle birlikte 70 bin kişi enkaza dönüşüyordu. 20.Yüzyılda Faşist ve Nazi ideolojisinin Guernica, Auschwitz, gibi insanlık ayıplarına; 2. Dünya Savaşı sonrası bu kez savaş galibi emperyalist güçler yayılmacı emel ve  hırslarına  nükleer silahlanmayla  yeni bir boyut ekliyorlardı.

Açıkça görülen o ki emperyalist  sistemin yarattığı çokuluslu şirketlerin nükleer gücü insan yararına kullanmak gibi bir kaygıları yoktur. Bilim insanlarının tüm uyarılarına karşın gezegenin doğa dengesi her gün biraz daha bozuluyor. Buzullar eriyor, Ormanlar yok oluyor. Doğal afetlerde insanlar canını malını yitiriyor.Yerel çatışmalarda,bölgesel savaşlarda insanlar ölüyor, öldürülüyor. 21.yüzyıl bir önceki yüzyılın uzantısı olarak sürüyor. Bir farkla ki çokuluslu şirketlerin sistem adına denetlediği iletişim devleri, bu kez şiddeti ve ölümleri insanlara seyirlik meta olarak sunuyor. Kapitalizmin acımasız çarkı dönmeye devam ediyor.
    
İnsanlık suçu değil de neydi Hiroşima ve Nagazaki’de insanlığa yaşatılanlar? Giderek verilenle yetinilen kaderci bir toplum olma yolundayız. İplerimiz birilerinin ellerinde kuklalar gibi gütmeye çabalıyorlar bireyleri. Ne yazık! Biz yine Hiroşima’ya dönelim. Bilinir ki Hiroşima’ya atom bombasının başarıyla atıldığı ABD Başkanı Truman’a iletildiğinde hazret şampanya patlatmış.

İlk atom bombası New Mexico Çölü’nde denendi. Gökyüzü alev aldı ve deneyleri yönetmiş olan Robert Oppenheimer iyi bir iş başarmış olmaktan ötürü gurur duydu.

Ama Hiroşima ve Nagazaki’deki patlamalardan üç ay sonra Başkan Truman’a şöyle dedi:
-Ellerimin kana bulandığını hissediyorum.
 “Bunun üzerine Truman Dışişleri Bakanına şöyle dedi:
-Bu orospu çocuğunu bir daha ofisimde görmek istemiyorum”
Evet günümüzde yaşananları anlamak istiyorsak dünde yaşanan insanlık ayıplarını hele de Hiroşima’yı unutmayalım, Unutturmayalım.

 
RESA

30.8.2012

Δεν υπάρχουν σχόλια:

Δημοσίευση σχολίου