3/1/13

EDON’un 17. Kıbrıs Kongresi’ne yönelik tezlerinden bölümler: Emperyalist “Yeni Dünya Düzeni”




“Özgürlük, eğitim, iş için mücadelelerimizi güçlendiriyoruz” belgisi altında
4, 5 ve 6 Ocak 2013 tarihlerinde Lefkoşa’da yapılacak olan
EDON’un 17. Kıbrıs Kongresi’ne yönelik tezlerinden bölümler:
 

BÖLÜM II

Emperyalist “Yeni Dünya Düzeni”

SSCB'nin ve geniş sosyalist toplumun dağılması ile başlayan emperyalist güçlerin yeniden organizasyonu sürecinde son yıllarda yaşanan gelişmeler de önem taşımaktadır. Bu sürecin mızrak ucu enerji kaynaklarını jeostratejik olarak kontrolü altına alarak, ABD ile müttefiklerinin siyasi hegemonyasının sağlanması ve "Yeni Dünya Düzeni" ideolojisinin dayatılması hedefiyle emperyalizmin siyasi ve askeri kurumlarının genişletilmesidir. NATO ve "Barış için Ortaklık" gibi çeşitli yan dalları emperyalist hegemonyanın saldırgan stratejisinin temel öğeleridir ve dünya barışı için daimi bir tehdit olmaya devam etmektedirler.

NATO'nun Yugoslavya'ya saldırısında, Irak ve Afganistan'ı istilasında ve devam eden işgalinde, İsrail'in Lübnan'ı istilasında, Filistin'deki etnik temizlik faaliyetlerinde görüldüğü gibi, Birleşmiş Milletler Tüzüğü’nün açık bir şekilde ihlali, uluslararası hukukun kabaca çiğnenmesi, BM’nin altının oyulması ve güçlünün "adaleti"nin zor kullanılarak dayatılması "Yeni Dünya Düzeni"nin emperyalist karakterini ve gerçek içeriğini teşkil eden öğelerdir.

Daha da fazlası, milyonlarca insanın kurban edildiği İkinci Dünya Savaşı’nın külleri içinde insanlığın böylesi korkunç olayları bir daha yaşamaması için uluslararası toplumun ortaya koyduğu çabaların sonucu olan uluslararası hukukun ilkeleri göz önüne alınmamakta ve bunlara saygı gösterilmemektedir. ABD ile bazı Avrupa ülkelerinin son olarak Libya'daki savaşta ve Suriye'ye müdahalelerinde de görüldüğü gibi, bağımsız devletlerin iç işlerine karışılmaması, toprak egemenliğine saygı gösterilmesi ve şiddet kullanımının yasaklanması gibi ilkeler sürekli olarak ihlal edilmekte ve bu ilkelerin yerine emperyalist müdahalelerin keyfilikleri konulmaktadır.

"Teröre karşı savaş" yıllardır devletlerin baskı mekanizmalarını güçlendirme tedbirlerinin ileri sürmelerinde ve temel insan haklarının, siyasi ve demokratik özgürlüklerin ortadan kaldırılmasında bahane olarak kullanılmaktadır. 2001 sonrasında terör saldırıları bahane edilerek, Avrupa Birliği tamamen ABD'den yana saf tutarak, yurttaşlarının iletişim gizliliğini kaldırma, pasaportlarında biyometrik verilerin kullanımını getirme, polis kuvvetlerinin yetkilerini arttırma gibi tedbirleri yaygınlaştırmış ve yasallaştırmıştır. Bu önlemler, potansiyel olarak, teröristlere karşı değil, teröristlerin ortaya çıkma sebebi olan "Yeni Dünya Düzeni", neoliberal küreselleşme ve kapitalizmin kendisine karşı çıkan "şüpheli" radikallere, parti ve hareketlere karşı kullanılmaktadır.

"Yeni Dünya Düzeni”nin ideolojik olarak dayatılması çerçevesinde komünistlere, radikallere ve daha geniş olarak ilerici güçlerle karşı mücadele biçimi olarak antikomünizm geliştirilmektedir. Artık yasallaştırılan antikomünizm bugünkü küresel kapitalist kriz koşullarında ekonomik oligarşinin halkları yanlış yöne sevk etmekte yoğun biçimde kullandığı bir araç olmaktadır. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’nda faşizme karşı zaferde Sovyet halkının sunduğu katkıyı silme ve komünizmi nazizm ile eş tutarak tarihsel tahrifat amaçlı koordineli ve örgütlü bir çabanın ortaya koyulduğu açıkça görülmektedir. Bu şekilde bugün tüm Avrupa'da gelişen ve bazı ülkelerin parlamentolarında da yer alan çeşitli neonazi veya neofaşist örgütler güçlendirilmekte, aynı esnada İspanya'da, Baltık ülkelerinde, Çek Cumhuriyeti'nde, Polonya'da ve Ukrayna'da komünist, ilerici, antifaşist partiler yasalarla ve pratikte kovuşturmalara uğramaktadır. Aynı zamanda, halk kitlelerinin yönünü şaşırtma, emperyalist güçlerin jeostratejik hedeflerine hizmet etme ve gerici önlemleri dayatma hedefiyle Müslüman ülkelerde kökten dinciliğin geliştirilmesi de emperyalist politikaların bir aracı ve ürünüdür.

Sömürü, yoksulluk ve sefaletin acılarını çeken Afrika'da aynı esnada ırksal, dini ve etnik savaşlar da milyonlarca insan yaşamını kaybetmekte, vahşi yabancı müdahalelerle insan hakları ihlal edilmektedir. Buna paralel olarak, Afrika ilaç sanayilerinin kobayına, nükleer ve toksik atıklar için de bir çöplüğe dönüşmüştür. Latin Amerika'da askeri, anayasal veya başka türdeki darbelerle yine ilerici, solcu, halktan yana hükümetleri devrilme teşebbüsleri yaşanmaktadır. Emperyalizm dişiyle, tırnağıyla kalelerini korumaya, kapitalizmin yıkılması için tehdit teşkil edebilecek ve sosyal dönüşümün yolunu açabilecek her şeyi yerle bir etmeye çalışmaktadır. Asya doğal kaynakları, enerji nakil hatları, ucuz iş gücü ve Çin ve Hindistan gibi siyasi, ekonomik ve askeri güçlerin yükselişi ile yeni bir emperyalist operasyonlar sahasına dönüşmektedir.

Emperyalist güçler Birleşmiş Milletler Tüzüğünü, uluslararası hukuku ve bağımsız devletlerin egemenliğini ihlal ederek, sınırların tahrif edilmesi ve yeni manda devletlerin kurulması ve tanınması aracılığıyla kendi çıkarlarını ileri sürmeyi ve dayatmayı arzulamaktadırlar. Sudan'da Darfur, Suriye, Libya, Kosova ve Karadağ'da yaşananlar bunun karakteristik örnekleridir.

NATO'nun yeni stratejik konsepti ve "Güneydoğu Avrupa İstikrar Paktı” dünya barışı açısından daimi bir tehdidi teşkil eden Batı hegemonyasının yeni saldırgan stratejisinin temel unsurlarıdır. Bunların hedefi operasyonların coğrafik olarak yayılmasını, misyonlarının enerji ve çevre konularını da kapsayarak genişlemesini ve bunlara paralel olarak BM'nin altını oyarak Batı'nın siyasi ve ekonomik sistemine güçsüz devletlerin boyun eğmesini sağlamaktır. ABD'nin Avrupa topraklarında Rusya'ya karşı füze kalkanı oluşturması da emperyalistler arası zıtlaşmanın bir parçasıdır. Ayrıca ABD bağımsız devletlere (örneğin Küba) ekonomik ambargolar uygulamaya devam etmekte ve nüfuz alanlarını genişletmek için çeşitli ülkelerde istikrarsızlıklar yaratma hedefiyle iç kargaşaları, bölücü hareketleri ve hatta iç savaşları kışkırtmaktadır.


Δεν υπάρχουν σχόλια:

Δημοσίευση σχολίου