“Özgürlük,
eğitim, iş için mücadelelerimizi güçlendiriyoruz” belgisi altında
4, 5 ve 6 Ocak
2013 tarihlerinde Lefkoşa’da yapılacak olan
EDON’un 17.
Kıbrıs Kongresi’ne yönelik tezlerinden bölümler:
BÖLÜM II
Emperyalist “Yeni Dünya
Düzeni”
SSCB'nin ve geniş
sosyalist toplumun dağılması ile başlayan emperyalist güçlerin yeniden organizasyonu
sürecinde son yıllarda yaşanan gelişmeler de önem taşımaktadır. Bu sürecin mızrak
ucu enerji kaynaklarını jeostratejik olarak kontrolü altına alarak, ABD ile
müttefiklerinin siyasi hegemonyasının sağlanması ve "Yeni Dünya
Düzeni" ideolojisinin dayatılması hedefiyle emperyalizmin siyasi ve askeri
kurumlarının genişletilmesidir. NATO ve "Barış için Ortaklık" gibi
çeşitli yan dalları emperyalist hegemonyanın saldırgan stratejisinin temel
öğeleridir ve dünya barışı için daimi bir tehdit olmaya devam etmektedirler.
NATO'nun Yugoslavya'ya saldırısında,
Irak ve Afganistan'ı istilasında ve devam eden işgalinde, İsrail'in Lübnan'ı
istilasında, Filistin'deki etnik temizlik faaliyetlerinde görüldüğü gibi, Birleşmiş
Milletler Tüzüğü’nün açık bir şekilde ihlali, uluslararası hukukun kabaca
çiğnenmesi, BM’nin altının oyulması ve güçlünün "adaleti"nin zor
kullanılarak dayatılması "Yeni
Dünya Düzeni"nin emperyalist karakterini ve gerçek içeriğini teşkil eden
öğelerdir.
Daha da fazlası,
milyonlarca insanın kurban edildiği İkinci Dünya Savaşı’nın külleri içinde insanlığın
böylesi korkunç olayları bir daha yaşamaması için uluslararası toplumun ortaya
koyduğu çabaların sonucu olan uluslararası hukukun ilkeleri göz önüne
alınmamakta ve bunlara saygı gösterilmemektedir. ABD ile bazı Avrupa
ülkelerinin son olarak Libya'daki savaşta ve Suriye'ye müdahalelerinde de
görüldüğü gibi, bağımsız devletlerin iç işlerine karışılmaması, toprak
egemenliğine saygı gösterilmesi ve şiddet kullanımının yasaklanması gibi
ilkeler sürekli olarak ihlal edilmekte ve bu ilkelerin yerine emperyalist
müdahalelerin keyfilikleri konulmaktadır.
"Teröre karşı
savaş" yıllardır devletlerin baskı mekanizmalarını güçlendirme tedbirlerinin
ileri sürmelerinde ve temel insan haklarının, siyasi ve demokratik özgürlüklerin
ortadan kaldırılmasında bahane olarak kullanılmaktadır. 2001 sonrasında terör
saldırıları bahane edilerek, Avrupa Birliği tamamen ABD'den yana saf tutarak,
yurttaşlarının iletişim gizliliğini kaldırma, pasaportlarında biyometrik
verilerin kullanımını getirme, polis kuvvetlerinin yetkilerini arttırma gibi
tedbirleri yaygınlaştırmış ve yasallaştırmıştır. Bu önlemler, potansiyel
olarak, teröristlere karşı değil, teröristlerin ortaya çıkma sebebi olan
"Yeni Dünya Düzeni", neoliberal küreselleşme ve kapitalizmin
kendisine karşı çıkan "şüpheli" radikallere, parti ve hareketlere
karşı kullanılmaktadır.
"Yeni Dünya Düzeni”nin
ideolojik olarak dayatılması çerçevesinde komünistlere, radikallere ve daha
geniş olarak ilerici güçlerle karşı mücadele biçimi olarak antikomünizm
geliştirilmektedir. Artık yasallaştırılan antikomünizm bugünkü küresel
kapitalist kriz koşullarında ekonomik oligarşinin halkları yanlış yöne sevk
etmekte yoğun biçimde kullandığı bir araç olmaktadır. Özellikle İkinci Dünya
Savaşı’nda faşizme karşı zaferde Sovyet halkının sunduğu katkıyı silme ve
komünizmi nazizm ile eş tutarak tarihsel tahrifat amaçlı koordineli ve örgütlü bir
çabanın ortaya koyulduğu açıkça görülmektedir. Bu şekilde bugün tüm Avrupa'da
gelişen ve bazı ülkelerin parlamentolarında da yer alan çeşitli neonazi veya
neofaşist örgütler güçlendirilmekte, aynı esnada İspanya'da, Baltık
ülkelerinde, Çek Cumhuriyeti'nde, Polonya'da ve Ukrayna'da komünist, ilerici,
antifaşist partiler yasalarla ve pratikte kovuşturmalara uğramaktadır. Aynı
zamanda, halk kitlelerinin yönünü şaşırtma, emperyalist güçlerin jeostratejik
hedeflerine hizmet etme ve gerici önlemleri dayatma hedefiyle Müslüman
ülkelerde kökten dinciliğin geliştirilmesi de emperyalist politikaların bir
aracı ve ürünüdür.
Sömürü, yoksulluk ve sefaletin
acılarını çeken Afrika'da aynı esnada ırksal, dini ve etnik savaşlar da
milyonlarca insan yaşamını kaybetmekte, vahşi yabancı müdahalelerle insan hakları
ihlal edilmektedir. Buna paralel olarak, Afrika ilaç sanayilerinin kobayına,
nükleer ve toksik atıklar için de bir çöplüğe dönüşmüştür. Latin Amerika'da
askeri, anayasal veya başka türdeki darbelerle yine ilerici, solcu, halktan
yana hükümetleri devrilme teşebbüsleri yaşanmaktadır. Emperyalizm dişiyle,
tırnağıyla kalelerini korumaya, kapitalizmin yıkılması için tehdit teşkil
edebilecek ve sosyal dönüşümün yolunu açabilecek her şeyi yerle bir etmeye çalışmaktadır.
Asya doğal kaynakları, enerji nakil hatları, ucuz iş gücü ve Çin ve Hindistan
gibi siyasi, ekonomik ve askeri güçlerin yükselişi ile yeni bir emperyalist
operasyonlar sahasına dönüşmektedir.
Emperyalist güçler
Birleşmiş Milletler Tüzüğünü, uluslararası hukuku ve bağımsız devletlerin
egemenliğini ihlal ederek, sınırların tahrif edilmesi ve yeni manda devletlerin
kurulması ve tanınması aracılığıyla kendi çıkarlarını ileri sürmeyi ve dayatmayı
arzulamaktadırlar. Sudan'da Darfur, Suriye, Libya, Kosova ve Karadağ'da
yaşananlar bunun karakteristik örnekleridir.
NATO'nun yeni stratejik
konsepti ve "Güneydoğu Avrupa İstikrar Paktı” dünya barışı açısından daimi
bir tehdidi teşkil eden Batı hegemonyasının yeni saldırgan stratejisinin temel
unsurlarıdır. Bunların hedefi operasyonların coğrafik olarak yayılmasını, misyonlarının
enerji ve çevre konularını da kapsayarak genişlemesini ve bunlara paralel
olarak BM'nin altını oyarak Batı'nın siyasi ve ekonomik sistemine güçsüz
devletlerin boyun eğmesini sağlamaktır. ABD'nin Avrupa topraklarında Rusya'ya
karşı füze kalkanı oluşturması da emperyalistler arası zıtlaşmanın bir
parçasıdır. Ayrıca ABD bağımsız devletlere (örneğin Küba) ekonomik ambargolar
uygulamaya devam etmekte ve nüfuz alanlarını genişletmek için çeşitli ülkelerde
istikrarsızlıklar yaratma hedefiyle iç kargaşaları, bölücü hareketleri ve hatta
iç savaşları kışkırtmaktadır.
Δεν υπάρχουν σχόλια:
Δημοσίευση σχολίου