“Özgürlük, eğitim, iş için
mücadelelerimizi güçlendiriyoruz” belgisi altında
4, 5 ve 6 Ocak 2013 tarihlerinde
Lefkoşa’da yapılacak olan
EDON’un 17. Kıbrıs Kongresi’ne yönelik
tezlerinden bölümler:
BÖLÜM V
Günümüzün Kıbrıs Gerçekliği
(a) Kıbrıs Sorunu
Kıbrıs sorunu,
uluslararası istila, işgal, yasadışı nüfus yerleştirilmesi, yabancı müdahaleler
ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nin egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün açık bir şekilde
ihlali sorunudur. Kıbrıs sorunu emperyalist tertiplerin bir ürünüydü ve öyle
olmaya da devam etmektedir. Kıbrıs sorunu insan haklarının ve Kıbrıs halkının siyasi
özgürlüklerinin çiğnenmesi sorunudur. Silah ve şiddet yoluyla dayatılan etnik
bir temizlik sorunudur. Kıbrıs sorunu aynı zamanda Kıbrıs'ın iki toplumu
arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi sorunudur.
Halkımızın kurtuluş ve
yeniden birleşme için mücadelesi, "Yeni Dünya Düzeni"nin bir ürünü
olan zor bir jeopolitik ortam içerisinde gerçekleştirilmektedir. Bu ortam, uluslararası
hukukun aleyhine bir şekilde güçlünün hukukunun hâkim olmasına yol açmakta ve
sonuç olarak halkların çıkarları zarar görmektedir. Kıbrıs sorununun yıllardır
devam etmesi bölgemizdeki enerji kaynaklarına erişimin güvence altına alınması
çerçevesinde jeopolitik ve ekonomik kontrol için yaşanan çağdaş rekabetle hiç
de alakasız değildir.
Kıbrıs sorunu, Kıbrıs
Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü Türkiye'nin açık bir
şekilde ihlal etmeye devam etmesi sebebiyle sarsıcı bir örnek teşkil etmektedir.
Türkiye uluslararası hukukun temel ilkelerini, BM’nin Tüzük Şartı’nı ve bir
dizi karar ve oylamasını, Avrupa Birliği ilke ve değerlerini çiğneyerek katı
tutumunda ısrar etmektedir.
Uluslararası toplum
Kıbrıs sorununun ebedileşmesinin sorumlusunun 38 yıldır Kıbrıs halkı aleyhine
haksızlığı sürdüren Türkiye ve uzlaşmaz tutumu olduğunu bilmektedir. Başta Angloamerikanların
olmak üzere uluslararası toplumun bir bölümü kendi çıkarlarına hizmet amacıyla Türkiye’nin
uzlaşmaz tutumuna tahammül etmekte ve onu desteklemektedir.
Türkiye'nin Avrupa
Birliği'ne giriş süreci, Kıbrıs karşısındaki yükümlülüklerini yerine getirme
zorunluluğunu içermektedir. Bu yükümlülük, uluslararası toplum ve Avrupa
Birliği tarafından kendisine hatırlatılmalıdır. Son dönemde Türkiye'nin siyasi
liderliği Türkiye'yi daha geniş bölgemizde bir istikrar ve normallik faktörü
olarak göstermeyi arzulamaktadır. Ancak bu, Türkiye'nin Kıbrıs'ta işgalci güç
olarak devam eden varlığı ile bağdaşmamaktadır. Ayrıca Avrupa Birliği'ne
girmeye aday bir ülkenin Avrupa Birliği üyesi başka bir ülkenin topraklarını işgali
altında tutması düşünülemez. Avrupa Birliği karşısında tutarlı gözükmek ve
barışı arzulayan bir güç olduğuna dair AB'yi ikna etmek için Türkiye Kıbrıs
sorununun çözümüne yapıcı bir biçimde katkıda bulunmalıdır.
Yoldaş Dimitris
Hristofyas'ın Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesi Kıbrıs sorununa
çözüm bulunması yönünde tarafımızın siyasi iradesini, ilkelerde ısrarını,
kararlılığını ve gerçekçiliğini göstererek, Kıbrıs sorununun çözüm sürecine yeni
bir ivme kazandırdı. Seçilmesinin ilk gününden itibaren Cumhurbaşkanı
Hristofyas Kıbrıs sorununun çözümü için kesintisiz bir biçimde çalışmaktadır.
Cumhurbaşkanı sorunun uluslararası boyutunu sürekli olarak ortaya koymaktadır. Hükümetin
uyguladığı çok yönlü ve çok düzeyli dış politikayı selamlıyor ve destekliyoruz.
Cumhurbaşkanı Hristofyas uluslararası toplumu ve Avrupa'yı çözümün anahtarının
Ankara'da olduğuna ikna etmeyi başarmıştır. Görüşme sürecinin Kıbrıslıların sahipliğinde
olması, dar takvimlerin ve hakemliklerin olmaması üzerinde daha ilk baştan
Birleşmiş Milletler ve Kıbrıstürk tarafı ile anlaşmaya varılmıştır.
Cumhurbaşkanı Hristofyas
müzakere masasında Yüksek Düzey Antlaşmaları’na, Birleşmiş Milletler’in ilgili kararlarına,
uluslararası hukuka ve Avrupa hukukuna dayanan bir çözüme ulaşılması için çalışmaktadır.
Başpiskopos Makaryos 1977'den itibaren acı bir uzlaşmayı kabul etmişti. Ülkemizin
kurtuluşu ve yeniden birleşmesi için tek yolun iki bölgeli, iki toplumlu çözüm
olduğunu anlamıştı. Bu çözüm, Birleşmiş Milletler’in ilgili kararlarında da
belirtildiği gibi siyasi eşitliğe dayalı, tek egemenliği, tek vatandaşlığı ve
tek uluslararası kimliği olacak birleşik bir devlete götürecek olan bir çözümdür.
Bu çözüm ülkeyi, halkı, kurumları ve ekonomiyi yeniden birleştirecektir. Halkımızın
tümünün insan haklarını ve temel özgürlüklerini güvence altına alacaktır. Bu
çerçeve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin istisnasız -bugüne kadarki- tüm Cumhurbaşkanları
tarafından onaylanmıştır. Bu çözüm biçimi, Birleşmiş Milletler’in mükerrer
kararlarında benimsenmiş ve 8 Temmuz 2006 anlaşmasında, 23 Mart ve 1 Temmuz
2008 ortak açıklamalarında onaylanmıştır. Üzerinde anlaşmaya varılan çerçeve
Ulusal Konsey’in mükerrer kararlarında da onaylanmıştır. İki toplum arasında ve
Birleşmiş Milletler ile üzerinde anlaşmaya varıldığı şekilde, doğrudan müzakere
sürecinde ısrar etmek görevimizdir. Süreçte herhangi bir değişikliğin, dar takvimlere
ve hakemliklere yol açacağını ve bizi yeni maceralara sürükleyeceğini
anlamalıyız. EDON olarak, son zamanlarda ortaya atılan "gevşek federasyon",
"genişletilmiş müzakereler" ve garantörlükler hakkındaki tehlikeli tezlere
kesin bir biçimde karşıyız. Bu tezler yabancı çıkarlara hizmet etmektedirler.
Çözüm biçimi olarak iki bölgeli
iki toplumlu federasyona bugün partilerin ve siyasetçiler bir kısmı, medya
organlarının ve Başpiskoposluğun desteğiyle karşı çıkmakta ve buna yönelik
çabaların altını oymaktadırlar. Kıbrıs halkını, "Avrupaî" çözümler
olarak adlandırdıkları gerçekleşmesi olanaksız "ideal" çözümlerle
yanıltmaya çalışmaktadırlar. İdeal çözüm adına, temelde çözümsüzlük ve taksimin
kabulü düşüncesi zihinlere ekilmektedir. Federasyon karşıtları, bilerek ya da
bilmeden, halkımız ve ülkemiz açısından korkunç sonuçları olacak “taksimi” öne
çıkarmaktadırlar.
Çözüme ulaşma çabasında
ciddi zorluklarla karşılaştığımız bir gerçektir. Türk uzlaşmazlığı sebebiyle,
Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik müzakereler çıkmaza girmiştir. Şüphesiz ki
Kıbrıstürk liderliğinin Sayın Derviş Eroğlu tarafından üstlenilmesi ciddi problemler
yaratmıştır. Sayın Eroğlu ve Türk tarafı, Kıbrıs sorununun üzerinde anlaşmaya
varılan çözüm çerçevesinin dışında olan tezleri masaya koymakta ve Birleşmiş
Milletler tarafından ortaya koyulan temel ilkelere karşı çıkmaktadırlar. Bunların
yanı sıra, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı’nı
üstlenmesini ve Kıbrıs’ın Münhasır Ekonomik Bölgesi'nde gerçekleştirilen
hidrokarbon araştırmalarını bahane eden Türkiye tahrik ve tehditlerini
arttırmaktadır. Türkiye bir yandan Avrupa Birliği'nin üyesi olan bir devlete tehditler
savururken, aynı zamanda Avrupa Birliği'ne giriş müzakerelerinde yeni
başlıkların açılmasını istemektedir.
Türk tarafının olumsuz
tutumu nedeniyle istila ve işgalin oldubittilerinin devam etmekte olması haklı
olarak halkta ve gençlikte karamsarlık hislerine sebep olmaktadır. Her tür
karamsarlığa ve bezginliğe karşı mücadele etmek görevimizdir. Bu doğrultuda
Kıbrıs gençliğinin eğitimi ve özellikle Kıbrıs sorununun çözüm mücadelesinin
gerçekte zor bir mücadele olduğu konusunda bilinçlendirilmesi için çabalarımızı
yoğunlaştırmamız gerekir. Zorlukların bilincinde olarak inanç, kararlılık ve fedakârlıkla
mücadele etmeye devam etmeliyiz. Kıbrıs sorununun iki bölgeli iki toplumlu federasyon
temelinde çözümünü isteyen Kıbrıslıtürk ilerici-demokrat gençlik örgütleri ile temasların
yoğunlaştırılması ve faaliyetlerin koordinasyonu gerekmektedir.
Dimitris Hristofyas
hükümetinin doğru ve becerikli bir şekilde meseleleri ele alışı, Kıbrıs’ın
Münhasır Ekonomik Bölgesi’nin belirlenmesini ve hidrokarbon yataklarının deneme
sondajının başarılı bir şekilde yapılmasını getirmiştir. Bu, Kıbrıslırum ve
Kıbrıslıtürklerin, tüm halkımızın yararına olacağına inandığımız olumlu bir
gelişmedir. Hidrokarbonların çıkarılması Kıbrıs sorununa kısa sürede adil,
işler ve yaşayabilir bir çözüme ulaşmak ve iki toplumun barış, güvenlik ve
refah koşullarında, doğanın ülkemize bağışladığı zenginliğin tadını çıkarmaları
için Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler açısından güçlü bir motivasyonu teşkil
edecektir.
Kıbrıs sorununa çözüm, EDON
için tartışmasız ve değişmez bir hedeftir. Kıbrıs'ın kurtuluşu için; işgalden,
yabancı ordulardan ve yasadışı bir şekilde nüfus yerleştirilmesinden kurtulmamız
için var olan tek yol olan federasyon çözümünü savunmaya devam edeceğiz. Sadece
adil, işler ve yaşayabilir bir çözüm ile daimi ve istikrarlı bir barış
sağlanabilecektir. Sadece böyle bir çözümle Kıbrıs halkının tümü için güvenlik
ve istikrar sağlanabilecektir. Sadece böyle bir çözümle Kıbrıs halkının tümü
için kalkınma, ilerleme ve refah olabilecektir. Çözümsüzlük durumunda ise,
Kıbrıs halkı daimi olarak güvensizlik ve belirsizlik ortamında yaşayacaktır.
Fanatizmin ve küçük partisel
hesaplarla ortaya konulan yaklaşımların Kıbrıs'ı uçurumun kenarına getiren en
kötü seçenekler olduğunu Kıbrıs sorununun tarihinden zaten öğrenmiş olmamız
gerekir. Bu yüzden çok sözü edilen ve var olması istenen birlik, uç siyasi
söylemlerle, boş sözlerle ve vatanperver çığırtkanlıklarla inşa edilemez.
Cumhurbaşkanı'nı aşağılayan, onun altını oyan, müzakere masasında ve
uluslararası alanda onu güçten düşüren sözlerin ne yazık ki çok kez dile
getirilmiş olduğu bir gerçektir. En kötüsü de birlik için gerekli olan siyasi
iradenin olmamasıdır. Bu eksikliğin temel sebebi üzerinde anlaşmaya varılan
çözüm zeminini kimilerinin kabul etmemesi ya da seçimlere yönelik çıkarlarının
kendilerini yönlendirmesi sonucu hâkim olan maksatlardır.
EDON olarak, iki toplum arasındaki
ilişkileri zehirleyen milliyetçiliğin, şovenizmin, karanlığın, faşizmin ve
aşırı sağ ideolojilerin kararlı bir şekilde karşısında olmaya devam edeceğiz.
İç cephede kaderci ve Amerikan hayranı güçlere, maksimalist ve milliyetçi hedefleri
olan güçlere karşı direnmeye devam edeceğiz. Buna paralel olarak, yurdumuzun
kesin taksimine sebep olacak, sahte devletin konumunun yükseltilmesine yönelik
Türkiye’nin tertiplerine ve emperyalist tertiplere karşı mücadele edeceğiz.
“Kıbrıs Dosyası”
hakkında Temsilciler Meclisi’nin Komisyonu'nun raporunun yayınlaması da önemli
bir gelişmedir ve bu, Sol'un daha yıllar öncesinde Kıbrıs halkına söylediği açı
gerçekleri göstermektedir. 1974 darbesinin düşüncesiz bir hareket değil, iyi hazırlanmış
bir plan olduğunu yıllarca belirttik. Bu rapor içerisinde, NATO'nun oynadığı komplocu
rol, Yunanistan Cuntası'nın ile EOKA B'nin ve bugün Demokratik Seferberlik
Partisi (DİSİ) ile yan örgütlerinin kendilerini kahraman ilan edip, anma törenleri
düzenledikleri Grivas'ın, Yorgacis'in, Samson'un ve diğerlerinin hain rolleri açığa
çıkarılmaktadır. DİSİ ile Avrupa Partisi’nin (EVROKO) Temsilciler Meclisi’nde bu
raporun onaylanması sırasında aleyhte oy kullanmaları yakın tarihin tahrif
edilmesine yönelik bilinçli bir tercihtir.
Kıbrıs gençliği bugün koşulların
gerektirdiği tutumu ortaya koyarak, ülkenin kurtuluşu için çalışmamızı talep
etmektedir. Kıbrıs'ı işgalden, yasadışı nüfus taşınmasından kurtarmak ve ülkemizi
federal çözümle yeniden birleştirmek için gerçekleştirilmesi mümkün olan hedefe
doğru ilerleyelim. EDON olarak, Kıbrıs halkının bizden beklediğini azami
derecede başarmak için, genç nesillere özgür, bağımsız, egemen bir Kıbrıs’ı; askersizleştirilmiş, garantörlerin olmadığı, barışın
hâkim olduğu, yeniden birleşmiş bir Kıbrıs’ı emanet etmek için siyasi
tutumumuzun daima ilkeler temelinde olmasına devam edeceğiz.
Δεν υπάρχουν σχόλια:
Δημοσίευση σχολίου