6/12/12

Cumhurbaşkanı Sayın Dimitris Hristofyas’ın halka sesleniş konuşması

 

4.12.2012

Yurttaşlar,

Yurdumuzun içinden geçtiği bu zor anlarda, küresel ekonomik krizin yurdumuz üzerindeki etkilerinden dolayı hepimizin hissettiği acı ve endişeleri sizinle paylaşmak için size sesleniyorum. Ancak küresel krizin ve Avro Bölgesi’ndeki krizin etkilerinden öte, ülkemizdeki durum esas olarak bazı iç faktörlerin faaliyetlerinden dolayı ağırlaşmıştır.

Mantıki her yurttaş haklı olarak şunu kendi kendisine sormaktadır: Bugün içinde bulunduğumuz kötü duruma neden vardık? Neden İstikrar Mekanizması’na başvurma zorunda kaldık? Neden Troyka ile müzakere yapma ve itiraf etmek gerekir ki acı veren bir ön anlaşmaya varma zorunda kaldık?

Önümüzdeki ikilemlerin neler olduğunu ve neden somut kararları içimiz kan ağlayarak almak zorunda kaldığımızı sizinle paylaşmak için size sesleniyorum.

Net bir şekilde belirtmek istiyorum ki, Avrupa İstikrar Mekanizması’na başvurmamız tercihimiz değildi. Mekanizma’ya başvuran devletlerin olumsuz ve acı tecrübelerini dikkate alarak ve Troyka’nın uyguladığı politikaları bilerek, bundan kaçınmak için pek çok çaba harcadık. Bazılarının Avrupa kurumlarından kaçındığımız yönündeki iddialarıyla içte eleştirilere maruz kalmamıza rağmen, başka finansman kaynakları aradık.

Maalesef gerekli finansmanı sağlayabilmemiz mümkün olmadı. Bir büyük Kıbrıs bankasının Avrupa Birliği tarafından belirlenen zaman süresi içerisinde yeniden sermayelendirilemediği andan itibaren, bu bankanın ülke ekonomisini iflasa sürükleyecek çöküşünden önce, Mekanizma’ya başvurmak zorunda kaldık.

Pek çok yurttaşımız kendi kendisine şunları sormaktadır: Bankaların bazı üst düzey yönetici kadrolarının ağır hatalarını, dikkatsizliklerini, hatta olası usulsüzlüklerini neden biz ödemek zorundayız? Bankacılık sisteminin Merkez Bankası ve eski Başkanı tarafından hatalı denetiminin bedelini neden biz ödemek zorundayız?

Banka yönetimlerinin kararlarının ve Merkez Bankası’nın hatalı denetiminin Kıbrıs’a milyarlarca avroya mal olduğu ve bunu karşılamak için Mekanizma’ya başvurma zorunda kaldığımız bir gerçektir.

Somut olarak: Kıbrıs bankalarının Yunan tahvillerine yatırımlarından dolayı kayıpları yaklaşık dört milyar avrodur. Ancak bunun yanı sıra Merkez Bankası’nın eski Başkanı’nın onayıyla Marfin Egnatia Bankası’nın Yunanistan’daki yan şirketten bir Kıbrıs bankası haline dönüştürülmesinden ekonomimizin uğradığı zarar da bir o kadardır. Bankaların Yunanistan’a verdikleri sallantıda olan kredilerin yol açtığı kayıplar da vardır. Tüm bu büyük bedeli maalesef Kıbrıs devleti karşılamakla yükümlüdür.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin İstikrar Mekanizması’ndan alacağı borçtan on milyar avroya kadar ulaşacak kısmının bankaların desteklenmesine tahsis edilmesi gerekecektir ve sadece 1,5 milyarı devletin açıklarının karşılanması için kullanılacaktır.

Bu rakamlar büyük krize bankacılık sisteminin yol açtığını göstermektedir. Kriz ekonomide on yıllar boyunca birikmiş olan yapısal zaafları ve çarpıklıkları ağırlaştırmış ve bunun sonucunda sorunlar daha büyük ve baskı yapar hale gelmiştir.

İçinde bulunduğumuz duruma ilişkin bankaların sorumluluklarından bağımsız olarak, bankaları çökmeye bırakamazdık. Bu, ülke ve halk karşısında sorumsuz bir tutum ve ağır bir hata olurdu. Bankacılık sisteminin çöküşü beraberinde tüm ekonomiyi yıkıma sürükler ve halktan binlerce aileyi tarif edilemeyecek mutsuzluğa boğardı.

Bankacılık sistemini destekleme kararımızla, özünde ülkemizin ekonomisini destekliyoruz. Aksi takdirde durum, bugün olduğundan çok daha kötü olacaktı ve sıradan insanlar çok daha fazla acı çekecekti.

Bankacılık sistemi hakkında yapılmakta olan araştırmaların kararlı bir şekilde sonuna kadar sürdürülmesi, bu araştırmaların sonuçları temelinde sorumlulukların belirlenmesi ve suçluların cezalandırılması gerektiği görüşündeyim. Hükümet ve şahsen ben, gerçeğin ortaya çıkması ve adaletin sağlanması için elimizden gelen her şeyi yapacağız.

Yurttaşlar,

İstikrar Mekanizması’na başvurma zorunda kaldığımız anda, Troyka’nın taleplerinde ve koşullarında değişiklik olanaklarının sınırsız olamayacağını biliyorduk. Bunun için hedeflerimizde önceliklerimizi belirledik ve bunları başarmak için talep eden bir politika izledik.

Troyka ile müzakere tam dört ay sürdü. Sadece bu dahi, tartışmasız çok zor koşullarda ve çok baskıcı ikilemler altında, ne kadar çetin müzakerelerde bulunduğumuzu göstermektedir.

Bir yandan uluslararası basında ülkemizin maruz kaldığı sürekli iftiralara karşı koyma durumundaydık. Diğer yandan da, içte, memorandumun alelacele imzalanması için sürekli baskıyla karşı karşıyaydık.

Cumhurbaşkanı’nın imzalayıp imzalamayacağına dair üstünkörü varsayımlara dayalı iddialara, bankacılık sistemimizin çökmesi ve ödemelerin durması tehlikesinden sürekli olarak söz eden görüşlere karşı koyma durumundaydık. Halkımızın güçlü birliğinin şart olduğu bu anda, böylesi tutumları yorumlamak istemiyorum. Ancak tüm bunların, konunun özünden uzaklaştırmaya ve Troyka karşısında müzakere konumumuzu zayıflatmaya yönelik genel bir atmosfer yarattığının altını çizmeliyim.

Bakanların memorandumun imzalanmasını istediğinin ve Cumhurbaşkanı’nın bunu reddettiğinin söylendiğini Avrupa Birliği’nin en resmi ağızlarından duyma noktasına vardık. Anladığınız gibi, bu dedikodu, nereden gelirse gelsin, müzakere konumumuzu sabote eden ve korkunç zararlar veren bir iftiradır.

Biz ana hedefler olarak önümüze koyduklarımızı başarmak için müzakerelerde tüm olanakları değerlendirdik.

Hidrokarbon rezervlerinin değerlendirilmesinde ulusal kontrolü muhafaza etmeyi hedefledik. Bunu başardık! Troyka’nın memorandumu borçların ödenmesine ilişkin planlama ve rezervlerin değerlendirilmesinden sağlanacak gelirlerin ödemede öncelikli olarak kullanılması hakkında ortak karar alınmasına ilişkin maddeler içermekteydi. Üzerinde anlaşmaya varılanlar temelinde planlarımız hakkında biz karar vereceğiz. Gelirleri alt yapı yatırımları ve gelecek nesiller için kullanabiliriz. Doğal olarak, gelirlerin bir kısmı borcun ödenmesinde kullanılacaktır. Doğal gazın değerlendirilmesi yurdumuz ve vatanımız için büyük bir gelecek perspektifini teşkil etmektedir.

Kâr getiren yarı kamusal kuruluşların özelleştirilmesinden kaçınmayı hedefledik. İlk memorandum taslağında özelleştirilmesi gereken yarı kamusal kuruluşlara ismen atıfta bulunuluyordu. Bu atıf silindi ve özelleştirmeden kaçınılmasının perspektifini yarattık. Bu düzenleme bizi tam olarak tatmin etmedi. Ancak somut yarı kamusal kuruluşların özelleştirilmesinden kaçınmak için müzakerelere devam etmemiz yönünde bize olanak sağlamaktadır.

Çalışanların ve halkın kurumsal kazanımlarının ortadan kaldırılmasını engellemeyi hedefledik. Eşel Mobil sisteminin ve 13. maaşların kaldırılmasını kabul etmedik, çünkü kaldırılan kazanımlar tekrardan çok zor geri getiriliyor.

Memorandumla ortaya çıkan bedelin ücretlere göre paylaşılması için ücretlilerin katkısının eşit değil, basamaklı bir şekilde olmasını hedefledik. Görüşü farklı olan Troyka’yı bu yaklaşımı kabul etmesi için ikna ettik.

Halkımız açısından bir kazanımı ve güvenceyi teşkil eden kooperatifçiliği kurtarmayı hedefledik ve sonuçta bunu başardık.

Krize yol açan bankacılık sisteminin hızlı bir biçimde düze çıkmasını hedefledik. İçine girdiğimiz kötü durumdan bankaların sorumlu olduğunu herkes itiraf etmektedir. Bunu Troyka, Avrupa Birliği ve Derecelendirme Kuruluşları da belirtmektedir. Eğer bankaların sorunu olmasaydı, kamu ekonomisinin mevcut sorunları ile yapısal sorunlardan bağımsız, Kıbrıs’ın herhangi bir mekanizmaya katılma ihtiyacı olmayacaktı.

Biz, asla yanılmazlık iddiasında olmadık. Ancak bu, her şeyin Cumhurbaşkanı’na ve Hükümet’e yüklemenin bahanesi olamaz. Özellikle de bankalar konusunda. AB Tüzüğü’ne göre, bankacılık sisteminin düzenlenmesinin ve denetiminin sorumluluğu Hükümetler’e değil, tamamen Merkez Bankaları’na aittir.

Bugün yaşadığımıza benzer durumların tekrarlanmasını olasılık dışı bırakmak için bankacılık sistemimizi yeniden biçimlendirmeliyiz. Çok kısa bir süre içerisinde bankaları büyümeyi finanse edecek ve ekonomiyi destekleyecek bir duruma getirmeliyiz. Sistem iyileştirilmeli, keyfiliklere son verilmesi için daha iyi denetim ve daha sıkı kontrol olmalıdır.

Yurttaşlar,

Ben memorandumu ideal ve durumu güzel göstermeye çalışacak en son insanım. Memorandumda gerçekten acı verici pek çok önlem yer almaktadır. Farklı koşullar altında tartışmayı bile asla kabul etmeyeceğim önlemler yer almaktadır. Ancak her zaman ertesi gün ne olacağının kaygısını taşıyordum. Bankacılık sistemi çökerse ve ülke ekonomisi iflas ederse ne olacağının kaygısını taşıyordum.

Memorandumun uygulamasının ülke sakinlerine büyük zorluklar yaratacağının tamamen bilincindeyim.

Önümüzdeki yıllarda herkesin yaşayacağı sıkıntıların tamamen bilincindeyim. Sıradan insanların hissettiği kaygıları, belirsizlikleri ve güvensizliği tamamıyla anlıyorum. Özellikle işsizlerin, nüfusun hassas gruplarının, düşük ücretlilerin ve düşük emeklilik maaşı alanların yaşayacağı sıkıntıları tamamıyla anlıyorum.

Bütün bu süre boyunca krizden en kısa sürede çıkabilmek ve ülkemizi yeniden kalkınma ve ilerleme yoluna koyabilmek için çetin mücadeleler verdik. Çünkü halkımızın yapmak zorunda kaldığı fedakârlıkların ancak o zaman bir anlamı olacaktır.

Biz bu mücadeleyi, her zaman olduğu gibi, ülkemize ve halkımıza karşı yüksek bir sorumluluk duygusu içerisinde verdik. Böylesi anlar popülizm yapmanın ve ucuz laflar söylenin zamanı değildir. Ama aynı zamanda nihilist yaklaşımların ve felaket tellallığı yapmanın da zamanı değildir. Popülizm ve felaket tellallığı ülkeye zarar verir. Panik ve umutsuzca davranışlar ekonomide dağınıklığa ve toplumsal yapıda parçalanmaya yol açar.

Yaşadığımız bu anlar en büyük birliği şart koşmaktadır. Ayrıca unutulmamalıdır ki henüz hiç bir şey bitmiş değildir. Büyük önem taşıyan bankaların yeniden sermayelendirilmesi için gerekli miktarın belirlenmesi konusu önümüzde durmaktadır. Kıbrıs’ın memorandumu için Avrupa Birliği’nde ve üye devletlerde izlenecek prosedürler önümüzde bulunmaktadır. Bu noktalardaki zorluklar da küçümsenmemelidir.

İşte bu nedenledir ki hepimiz konuya sorumluluk ve ciddiyetle yaklaşmalıyız. İşte bu nedenledir ki hepimiz koşulların gerektirdiği duruşu göstermeyi bilmeliyiz. Hepimiz, siyasi güçler, örgütler ve medya. Çünkü daha fazla zorluklara yol açmamalıyız, ülkemize zarar vermek isteyenlere bunu başarma fırsatını vermemeliyiz.

Ülkemizin bütün sıradan insanlarının söylediği bir şeyi ben de sadece tekrarlamak istiyorum: Böylesi bir anda kişisel çıkar peşinde olma lüksümüz hiç yoktur. Küçük politik hesaplar ve seçimlere yönelik emeller peşinde olma lüksümüz hiç yoktur. Şu anda önceliği olan şey Kıbrıs’ımızın savunulmasıdır, insanlarının yaşam kavgası ve geleceğidir.

Yurdumuz Türk istilası ve işgalinden neredeyse tamamen yıkıma uğradığında, 1974’ten sonra da yaptığımız gibi, birlik içinde olursak, zorlukları bir kez daha aşabileceğimizden eminim. O zaman hepimizin fedakârlıklarıyla ve yoğun çalışmasıyla sadece bir kaç yıl içinde ülkemizi yeniden inşa etmiş ve ekonomimizin ayakları üzerinde dikilmesini sağlamıştık.

Aynı sorumluluğu şimdi de gösterebiliriz. Çok kısa sürede ekonomik bir mucizeyi daha şimdi de yaratabiliriz. Bunun için el ele verelim.

Hepimiz birlik olursak zorlukları aşabiliriz!

Δεν υπάρχουν σχόλια:

Δημοσίευση σχολίου